19 Aralık 2012 Çarşamba

yeni annelik


     68 günlük anneden merhabalar.

      Minik kızımın 18 günlük hastane öyküsünü düşersek 50 günlük birlikteliğimizden söz etmeyi nicedir çok istiyordum. Ancak, zaman ve ruh hali denk gelmeyince gelmiyor işte.

     Şunu baştan söyleyeyim: Ben öyle annelik heveslisi, aman da bir an önce çocuk yapsam diyen bir kadın hiç olmadım. Bir ablam benim  çocuk konusunda hiç istekli olmadığımı söylediğim 20’li yaşlarımda, “30’una gelince görürsün” demişti. Çocukları, çocukluğumdan beri çok sevmekle beraber çocuğum olması konusunda 30’larda da tutkulu bir istek duymamıştım. Ta ki güzel adamımla tanışıp hayatımızı birleştirene ve onunla bir çocuk büyütmenin güzel, kolay ve keyifli olacağını düşünene kadar.

     Bebeğin ne kadar güzel bir şey olduğunu teorik olarak biliyordum elbette. Pratikte ise hep zorlukları, insanların hayatına getirdiği kısıtlamalar dikkatimi çekiyordu. Nitekim bizim toplum insanı en çok bu yönlerinden söz eder. Kadınların, doğumu en korkunç haliyle anlattıkları gibi.

     Şimdi minik kızımla günler su gibi akıp geçerken bir bebeğin ne kadar güzel olduğunu çok yakından görüyor, duyumsuyor ve dile getiriyorum; ne mutlu bana. Bu güzellikler neler mi?

     Bir kere her şeyden habersiz, tertemiz ve savunmasız bir insan yavrusu o. Ne giydirseniz onu giyiyor, nereye koysanız orda kalıyor. Bazen müthiş bir şefkatle içimi e göz pınarlarımı dolduran bu durum, bazen de beni gülümsetiyor. Kusması nedeniyle boynuna bağladığım önlüğe bakıp gülüyorum, kafasına taktığım başlığın onu nine gibi göstermesine, kollarını içine soktuğum battaniyeyi açtığımda karşılaştığım manzaraya…

     Kucağında bir bebek tutmak dünyanın en tatlı duygularından. Göğsünüze yaslanmış, minik ayaklarını karnına çekmiş ufacık bir bedene sarılmak, onu koklamak, kedi tüyü gibi saçlarını okşamak öylesine huzur verici ki. Tenlerinin o pürüzsüzlüğü ve sıcaklığı sonra...  Kollarına ya da dizlerine  yatırdığında sarkan ayakların sevimliliğini de söylemeden geçemem.

     İncelemek: Minyatür eller ve ayaklar en bakılası yerleri. Ah bir de o parmakların sizin parmağı kavraması yok mu! Bu bebek denen varlıkları uyurken izlemesi de şahane bir şey. Çok tuhaf ve beklenmedik sesler çıkardığı zamanlar da var. O da enteresan oluyor :)
                                                                                  
     Benim en sevdiğim şeylerden biri de giysileri. Renk renk, şirin mi şirin o küçücük tulumlar, patikler, onları giydirip bakmak, fotoğraflarını çekmek çok zevkli.

     Ben güzel Irmak’ımla ilgilenirken, onun ihtiyaçlarını karşılarken, bir insan yavrusunun nasıl sevgi ve şefkate gereksinimi olduğunu çok yakından görmüş de oldum. Bu güzelliklerle dolu ama tamamen aciz varlıkların yalnızca fiziksel ihtiyaçları yok. Sıcak ve ilgili bir ortama, sevecen kucaklara da muhtaçlar. Tek yapabildikleri ağlamak. Ağlarken nasıl kıyılamaz durumdalar Tanrı'm. İşte bu yüzden Irmak’ı hemen her kucakladığımda, altını değiştirip onu beslediğimde dünyadaki tüm bebekler için dua ediyorum.

     Özellikle sabahları  öyle şükran duygusuyla doluyorum ki ona bakınca. Allah’ım bana bu güzel bebeği verdiğin için binlerce kez şükürler olsun. Çocukları çok seven ve bir bebeği hak eden herkese de ver n’olur.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder