25 Mayıs 2009 Pazartesi

GÜZEL HAFTA SONU

CUMARTESİ

Dans okulu olarak İstanbul' un ünlü Latin gecelerinden birinin mekanı olan Machkolik' e gidiş, salsa ve bachata sıcağından serinlemek üzere Milonga bölümünde tango izlemeye kaçışlar... Tangonun büyülü atmosferini, farkını yakından hissederek hayranlıkla izlerken denememi sağlayan kibar beyefendi, üç parça derken -usulen üç parça dans etmeliymiş ilk seferde- hoş bir uyum ve aktarılan pozitif enerji sayesinde , Nevzat' ın usulca yaklaşıp "Nermin herkes on dakikadır seni bekliyor" cümlesi ile ancak beşinci parça sonunda bitirilen deneme, dans ayakkabıları ayağımda, diğer ayakkabılar elimde servise doğru koşturmam... Dönüşte bu ortadan kaybolma ve hiç umulmayacak bir şekilde tango yaparken/ yapmaya çalışırken bulunma durumumun bana takılma konusu olması da eklenebilir. Bu bana uzun yıllar öncesinden benzer hoş bir anıyı hatırlattı. Henüz ortaokuldan mezun olduğum yıl Alanya' da geçirdiğim yaz tatilinde, sevgili dayımın işletmekte olduğu Han Disco' ya gidiyorum geceleri. Bir gece bakınıyor, beni ortalıkta göremiyor. Üst kattaki şark köşelerinde uyuyakaldığımı düşünürken ne görsün: Nermin pistte bir Alman turistle dans etmekte :)) Durumu yengeme anlatmasıyla öğreniyorum ben de sonra.

Ha bir de sabahın 4.30' unda şık şıkırdım halde, apartman girişinde alt komşumuz (Hacı) İsmail Amca ile karşılaşma talihsizliği :S

Adımlar... ileri, geri, geri, yana, ileri... adımlar önemlidir. Bir biranın dökülüşüne ulanır bazen, ince bir tülün ardında son bulur tango vals gibi. Geriye atılan adımlar, ileride daha yakın bir pozla süslenebilir.

PAZAR

Pitos tobaro*lardandan yayılan enfes kokularla kendinden geçen bozkırkızının sahil yürüyüşü.

Bu kentin en çok bitkilerini seviyorum sanırım. Çınarları, yaseminleri, hanımelini, her sabah özellikle burnumu kaldırarak altından geçtiğim bembeyaz çiçeklerle bezeli portakal ağaçlarını. Kokular duygusal bağlar oluşturur insanda. Bir gün dönersem bozkırıma, burnuma bu kokular esecek Yalova'dan, biliyorum.

Bazen minicik bir çiçek yaşamı anlamlı kılabiliyor bakmasını bilene. Bazen bir çiçek...


*Uçurtma' ya teşekkür ..

18 Mayıs 2009 Pazartesi

HER KİMSE...

Yarım kalan çaylar gibi soğuyunca bırakılır mı içilen güzel geceler, prensesler uyanmak istemezken sunulan meyveli şarap tadında düşlerden?

Belki bir başka kıtanın gözü hep yaşlı bir ülkesinde, senin öykünü şarkı yapar anlatır aynı yıl dünyaya geldiğin biri. O çok zor bulunur (sandığın) şeyi nasıl da tanımlar, nasıl edemediğin vedayı dillendirir yerine, şaşar kalırsın. Sen ki yazılanlardan kendine kurtarmıştın cümleleri, imgeleri. Y'ollar nereye çıkacak bilememiştin, biri başlamadan sonunu görmekte iken. Gördüklerini kendine saklar iken...

Kim bilir, başka gezegenden oraya bırakılıp gidilmiş kadar yabancılaşma anlarının anlamını? İçinden geçen "Sen metinde üç beş satır atladın/Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri" dizelerini, kim okur iğneli sözlerle dürtenlerden? Kimse bilmez. Kim-se de bilmez hayalleri mi kırılmıştır, yüzüstü mü kalmıştır.

Bilmek de önemli değil çok şeyi. Anlamak için çabalamak da, gereksiz bulunacak kadar yorucu ruhu geceden dışarı uğramışlar için. Hoşçakal demeyi becerebilmek yeter bazen.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

MADALYONUN DİĞER YÜZÜ

Gördüğüm/görmeyi seçtiğim resmin arkasını çevirip bakmam gerekiyor bazen; hatta hiç unutmamam belki de... görünce, bakınca, hatırlayınca, üzerinde düşününce bir renk karmaşası, bir astigmatın birbirine geçmiş gölgeli harflerden oluşan uzun cümleleri okuma sancısı, yolun kıvrımlarını algılayamadan direksiyon sallama gerginliği virajlarda, iyi ki uyanılan rüyalar vs. vs...