24 Kasım 2008 Pazartesi

BİR ÖĞRETMENDEN, ÖĞRETMENLERİNDEN BİRİNE

On bir on iki yaşındaydım henüz sizi sınıfın karşısında gördüğümde. Açık alnınız ve kırlaşmış saçlarınız, bıyıklarınız zihnimde yıllardır silinmeyen, buğulanmayan bir fotoğrafın ana unsurlarıdır.

Sınıfın kapısından girdiğiniz an hissedilirdi farklılığınız.Tok sesinizle anlattığınız derslerde hep, sıradan olmayan bir şeyler vardı. Kareli bir ceket, ceketin cebinde hiç eksik olmayan bir kitap, elinizde resmi az yazısı bol gazetenizle geldiğiniz, tazecik belleklerimizde yıllar sonraya kalacak izler bırakarak gittiğiniz derslerden birinde günlük tutmamızı istemiş ve ne de tatlı anlatmıştınız alelade cümlelerle, bir gün içindeki aktiviteleri anlatmanın günlük tutmak anlamına gelmediğini.

"Hayvanlar Çiftliği", "Çocuk Kalbi" gibi evrensel kitapların yanında bizimle usul usul tanıştırdığınız büyük Türk romancıları ve çağdaş yazarlarla, en iyi hikâyelerle, edebiyatın güzelim tadını almamızı sağladınız. Size duyduğum engin hayranlığın sonucu okul kütüphanesi uğrak yerim oldu. Ben okudukça sizin koltuklarınız kabarıyordu adeta.

Ne kadar eksik kalırdım şimdiki halimden o yaşta Yaşar Kemal' le, Reşat Nuri Güntekin' le, Sait Faik' le beslenmemiş olsaydım.

Öğrettiğiniz, hayatıma kattığınız her kelime, her görüş, her değer için binlerce kez teşekkür edebilsem keşke sizi bir kez daha görme fırsatı bulup.

Bir öğretmenin bir çocuğun hayatına nasıl etki edebileceğini, öğretmene duyulan hayranlığın ne yüce bir beslenme kaynağı olduğunu gösterdiğiniz için, bizi gerçek okur-yazarlar yapmak adına gösterdiğiniz gayret için, göstermeye utandığım şiirimi tesadüfen görüp (!) okuduğunuz için, yıllar sonra arayacak kadar öğrencinize değer verdiğiniz için minnettarım sevgili öğretmenim İbrahim ERDEM.

Umarım halâ bir yerlerde güzel Türkçe' nizle birilerine etki eden cümleler kuruyorsunuzdur.

10 Kasım 2008 Pazartesi

ACIMAK ÜZERİNE BİR ROMANDAN (SABIRSIZ YÜREK)



Eski çevirisinde adı "Acımak" olan bu romanda yazarın acıma duygusunu derinlemesine ele alışı, gereksiz acımaların insanı hangi durumlarla baş etmek zorunda bırakacağı leziz bir biçimde anlatılmış.

Zaman zaman sağlıklı bir vücuda sahip olmanın ayrıcalığından utanabilecek kadar duyarlı olan kahramanımız üzerinden insanın duygusal katmanlarını bir bir soyup sorgulamış Stefan Zweig. Benim naçizane yorumum bu kadar. Gerisi kitabın içinden, algı süzgecimin üstünde kalanlardan bir bölümü. Buyrun paylaşalım:
"Başkalarından dinlenenler ve kitaplardan okunanların hepsi gelip geçiyor, geriye yalnızca kendi yaşadıklarınızın yüreğinizde uyandırdığı duygular kalıyor."

"... Arzulamak ve özlem duymaktan çok daha beterinin, istemediğin halde sevilmek ve bu rahatsız ediici tutku ve ihtirasa karşı koyamamak olduğunu anlıyordum....... Karşılıksız olarak sevilen kişi, ölçüsünü ve sınırlarını kendisinin belirleyemediği bu tutkuya gem vurmakta çaresizdir."
"Ve aşk kendi dünyasında her şeyin en sınırsızını , en ölçüsüzünü arzuladığı için, ölçülü ve tedbirli olan her şey onun için dayanılmaz ve iticidir."

"Kararlarımız, kabul etmek istemesek de büyük ölçüde sosyal konumumuzla sağladığımız uyuma ve çevreye bağlıdır. Düşüncelerimizin büyük kısmı genellikle önceden edinilmiş izlenimlerin ve etkileşimlerin doğal bir sonucudur."

"Vicdan anımsadıkça, hiç bir suç unutulmaz!"