10 Ağustos 2010 Salı

kanca


Ne istediğini bildiğini, hedefe doğru sağlam adımlarla yürüdüğünü düşünürken ayağına takılan ufak bir taş, gözüne ilişen bir nesne, kulağına gelen bir söz ile durup olduğun yerde kalabilirsin. Nereye, neden gittiğin, bunu gerçekten isteyip istemediğin gibi sorular gelip adımlarını yavaşlatmana sebep olabilir. Başkalarının korkuları senin yolunu kesebilir, sende olmayan ya da bertaraf etmeyi başardığın korkuları tetikleyebilir. Herşeyden vazgeçebilme, hiç bir şey yapmak istememe moduna sürüklendiğini hissedersin.


Sorular masum değildir. Küçüklü büyüklü kancalarla işaretlerini bırakırlar insanın zihninde. Çevirdikçe duvarı eşer gibi yavaş yavaş, düşünsel zeminde çukurlar, delikler açma potansiyeli taşırlar. Oysa onlar yokken ne de güzel yürüyordunuz; çiçeklerin kokusu, bulutların rengi, yolun uzanışı derken. Fark ettirdi, hatırlattı, rahatsız etti işte, durduğu yerde durmadı. Daha önce de gitmiştin yolu. Bu defa bunca iyimserlik neden? Olacak olanlar benzer şeyler. Hangi yol taşsız, engelsiz? Tökezlemeden, yorulmadan, canın yanmadan, bıkmadan,ayrı düşmeden, yalnız kalmadan ne kadar yürünür ki? Şimdi baştan al ellerinin arasına kafanı ve düşün, düşün, sor, cevap bulmaya çalış. Kurduğun cümleleri boz, yeniden başla öyküye.


İsteklerin ve hayallerin örtüşmesi, planları tutturmak, ruh hali ve zihinsel süreçlerde eşzamanlama sorununu aşmak... Velhasıl zor işler. Hayata dair kolay olan ne var ki zaten.