19 Mart 2009 Perşembe

BU SABAH

Geç yatıp bölük pörçük uykuyla tamamlanan bir gecenin sabahında isteksizce yataktan kalktım ve işe geldim.

Sabaha doğru 4:25' i gösteriyordu saatim, ağlayarak uyandığım esnada. Babamı bir kafede görüyor ve yanına gidiyorum, boğazında bir ufak hortum. Öyle çok, öyle özlemle sarılıyorum ki... Uyarıyor: "Fazla yaklaşma kızım, hortumdan mikrop kapabilirsin." Ağlama duygusu öyle güçlü ki rüyâda, uyandırıyor beni ve rüyâda bırakamıyorum, bırakmak da istemiyorum zaten.

Sonra yağmur, odamın camı. Diğer odamın camı ve yine yağmur... Ağırlık, taş gibi durma, yosun bağlayana kadar durma isteği ve dil paslanana kadar susma...

16 Mart 2009 Pazartesi

CADDELER VE SEÇİM

     Başımı esir alan iki günlük ağrıyla banka, ödeme vb. işler için dışarıda bulunduğum bir saat içerisinde seçim havasını(!) solumak zorunda kaldım. Aman Tanrı'm! Bu nasıl bir görüntü ve gürültü kirliliğidir. Art arda geçen arabalardan tuhaf müziklere yamanmış propaganda cümleleri, seçim vaatleri, gökyüzü ile aramıza girmiş yüzlerce kumaş parçası...

     Üstelik bunların kaynakların hoyratça kullanılması sonucu ortaya çıkan manzaralar olması hepten sinir bozucu. Ekonomik anlamda bu kadar zor günler geçirirken ve daha aylar geçirecekken milletçe, ülkece; bu savurganlığın, bu çirkin görüntülerin bir nebze de olsa kısıtlanması gerekmez miydi?

4 Mart 2009 Çarşamba

DANS...DANS...DANS...



Son beş aydır hayatımdaki en güzel renkten söz etmek istiyorum nicedir. Ancak elim değdi :)

Çocukluğumdan beri çok sevdiğim, yapmayı arzu ettiğim, televizyonda rastladığımda ekrana kilitlenip dış uyaranlara kendimi kapattığım o estetik eylem, sanat.. Buz dansı olsun, bale, tango ve zamanla ortaya çıkıp gelişen modern dans olsun hepsi benim için inanılmaz heyecan vericiydi oldum olası. Yıllarca hemen her gece rüyâlarımda buz dansı yaptım ve aile bireylerine sabahları işkence edercesine anlattım. Erkek kardeşim artık ben cümleye başlamadan isyan eder olmuştu :) Evde müziği açıp modern dans çalışmalarım, sandalyelere ayağımı uzatarak kişisel bale eğitimimi düzenli olarak yapmamı da unutamazlar elbette.

Lise son sınıfta başlayıp dört yıl devam ettiğim Kafkas Halk Dansları ekibi benim dans konusundaki şişkinliğimi bir nebze giderdi. Hem baleye benzeyen hareketler ve çalışmalar, barındıran hem çok asil ve çeviklik gerektiren danslardı.

O yıllardan sonra yeniden hayatıma aktif olarak dansın girmesinden çok mutluyum. Dans, müziğin bedendeki yansıması, ritmin görselliği... Aşkın, tutkunun, acının, mutluluğun,inançların ifade bulduğu; yalnız yapılanı, partnerle birbirini tamamlayarak edileni, grupla senkronik biçimde hareket edilerek göz dolduranı... ne çok türü var. Dans edebilecek güce, koşullara sahip olduğum için ne kadar sevinsem ve şükretsem azdır.

Ne demiş şair: "Asla yaralı olmamışsın gibi sev.
Kimse sana bakmıyormuş gibi dans et.
Kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle.
Cennet dünyadaymış gibi yaşa."