24 Eylül 2008 Çarşamba

BA-BA

İlkokulda bir milli bayram töreninde "baban mı, deden mi?" diye soran arkadaşıma kaçamak cevap verirken farketmiştim sanırım babamın ilerlemiş yaşını. Ve bu farkındalık yüzünden olmalı yıllarca uyurken onu izlememe, soluk alıp almadığını kontrol etmeme neden olan kaygılar.

Okey oynarken arkadaşlarının kelliğine dair şakaları ne can sıkıcı gelirdi bana. Ne kadar içerlerdim sevgili "babişkom" a yöneltilen sözlere çocuk aklımla.

Küçük bir kız çocuğuydum işte sokaktan at arabasıyla tuz satarak geçen amcayı babasına benzetip "keşke bir kez öpsem" diyecek kadar onu özleyen yokluğundaki yıllarda... Arkadaşımı, tabureye çıkan babası için "düşerse sen de benim gibi babasız kalırsın" diye uyaran... Büyüdükçe çoğalan bir sevgiydi.. Anneme göre "leş gibi sigara kokan" ceketini sırtından çıkartıp, asmadan önce içime çekerek koklamak benim için haz içeren bir ritüel gibiydi ilk gençlik yıllarımda.

Hangi zamanda onu yitirmenin daha hafif olacağını düşünürdüm bazen. 18 yaş? Hayır hayır, çok erken. Üniversitede okurken de hayatta olmalı babam, mezun olduğumda da... Hatta evlenirken... Çocuğumun dedesi de olmalı ama! Yani hiç bir zaman dilimi diğerinden daha kabul edilebilir değil! Değildi. Olmadı.

Ağlamak istediğim zamanlarda hep bunları düşünürdüm. Babasız kalma düşüncesi aklıma geldiği an boşanırdı yaşlar gözümden. Yüzüm kıpkırmızı olana dek ağlardım. Ve ne çok korkardım Tanrım...

Sanırdım ki bir daha asla içten gülemem, haftalarca yemek inmez boğazımdan, ağzımı bıçak açmaz... Bunlar da olmadı. Hayretle ve kendime duyduğum öfkeyle zaman zaman, hepsini de yaptım.

Ne zaman incinsem, ne zaman sığınma isteği duysam ilk aklıma gelensin babam. Sanki sen olsan hiç biri olmazmış, herşey daha kolay olurmuş gibi. Ardarda tekrarlanan bu heceyi on koca yıldır söyleyememek ağız dolusu, duyarken içinde bir yerlerin sızım sızım sızlaması ne demektir bilen bilir. Yaşayan bilir. Bazen yaşamadan da tahmin edilir demek ki Cemal Süreya gibi:

SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

4 yorum:

  1. benim hiç babam ölmedi.öyle güzel anlatmışsınki duygularını,öyle güzel ki kelimelerin ben bir kez daha sorguladım çatık kaşlı,asık yüzlü,sevgisini sadece gözlerinde görebildiğim,sadece birkaç fotoğraf karesinde yanyana gelebildiğim,hep aceleci,babasının kopyası,bizleri hep uzaktan seven babamı...ama biliyorum ki sevmenin başka şeklini bilse babam,türkülerin dediği gibi;"uzaktan sevmek olmaz gel yakına yakına" desek birbirimize"bu biçim" sevmelerimiz değişirmiydi babamla? yazın çok güzel gerçekten babamın varlığını anımsattığın,yokluğunu da bu denli derin hissettirdiğin için...

    YanıtlaSil
  2. kelimelerinin içinde yaptığım yolculuk karşıma babamı çıkardı.asık yüzlü,çatık kaşlı, hep telaşlı,yanyana gelmelerimiz bikaç fotoğraf karesiyle sınırlı,tüm duygularını mavi gözlerinde yaşayan,dokunmayan,dokunamayan... bilirim ama seven.. başka sevme şekillerini bi türlü beceremeyen babasının kopyası babam.. "uzaktan sevmek olmaz gel yakına yakına" baba.babamı ,beni babamın varlığını sorgulattın ve yokluğunun buz kesmişliğini hissettirdin. öyle güzel ki yazın ve duyguların..

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim. Sanırım en vurucu yazı bu. Çünkü en duygu yüklü olanı da bu ve genelde buna dair geribildirim alıyorum. Ben de her okuduğumda yaram kabuğun altından sızlıyor yada sızladıkça okuyorum...

    YanıtlaSil
  4. "Nazım" ın şiirindeki dizesi misali, bazı şeylerin yokluğu kesik bir kol gibi omuzumuzda. herşeye rağmen kızım tarafından bu kadar güzel anlatılan bir baba olmayı çok isterdim.

    YanıtlaSil