gelip geçenler, gelip kalanlar, geçip de geçilmeyenler... hep biraz iz, hep bir parça duygu, hatıra bırakırlar. yürekte, bellekte tortulaşan parçalar, masumane bir sohbetin kaşığıyla bile karıştırılınca bulandırabilir suları. sular ki bulanmaya hep biraz meyillidir zaten.
dur ruth,
YanıtlaSilaşkın karanlık yüzünde dur, öylece.
hep.
böyle dursun aşk her zaman hayatında.
karanlık yüzünde dur aşkın,
sus. tamamı buydu, de.
bütün yavanlığıyla süren insanların
kuytularında kal. orda kal.
unut ruth,
unut sen
ben sürdürürüm kalan kısmını, hattın bu ucunu
kervanlar ve sahrayla
kendime de sana da ağlarım.
sen sus ruth, sen konuşma,
sen yavan hayata katıl
orda sürdür mutsuzluğunu.
sahra nasılsa geçeceğin yer değil.
ah, ruth, hâlâ sevgili ruth,
ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep.
isteseydim kolayca ortaya çıkardı.
istemedim. senin kendinden kaçırdığın şeyleri
ben nasıl ortaya koyardım!
sen kendini kandırıyordun,
seyircin oldum
yalanlarını oynayışını seyrettim.
son âna dek.
kendini ikna ettiysen beni de ikna et
istedim.
ruth, mutsuz meleğim.
sen inandırmakla, inandırmamak arasındaki
o siyah noktada durdun.
bunun adı işte: zulümdü.
bu zulümde sen beni bütün uçlarımdan çarmıha gerdin.
ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan.
tekrar tekrar,
tekrar tekrar kanattım ruth,
senin istediğinden fazla kanattım kendimi.
kendimi kendi zulmümde tuttum, orda kaldım.
onu çektim.
yapmasa mıydım ruth?
bunun cevabı artık anlamsız.
ben zaten ruth, bana gelecek olan o zulmü gördüm.
sendekini, sendekileri.
bendeki tamamlanmadı henüz.
son sözü benim söylemem neyi değiştirdi?
hiçbir şeyi.
bir çocuğun, senin çocuğunun ruth, kendini
kandırmasından başka neyi ifade eder bu?
hiçbir şeyi.
benim son sözü söylemem, bendekileri,
hâlâ bende kalanları
sana eksik gelenleri,
hâlâ söylenecek olanları bitiriyor mu?
hayır.
senin eksik kalanlarını, bana söyleyeceklerini
tamamlıyor mu?
hayır, ruth
eksik kalanlar çoğalıyor aramızda.
şimdi, bende kalan boşluğu doldurmak üzere
borçlu değil misin-kendi mutsuzluğunu da
benim mutsuzluğumu da borçlu değil misin bana?
ama bırak öyle kalsın.
insanın yüreğinden geçmeyen borçlar ödenmezler.
sen ruth, sevgilim ruth,
hattın öbür ucundaki derin sessizlik!
sus. istediğin kadar sus artık. öyle kal.
kervanları ben yalnız geçiririm sahradan
sen yalan hayatını sula.
aşksız hayatın kenarında dur.
sana verilecekleri bekle.
tamamı buydu, böyle de.
ama ruth, ben,
benim söylediklerime,
benim çığlıklarıma inanmayanların söylediklerine,
onların çığlıklarına artık inanmayacağım.
söz ruth.
bana en yakın uzaklık sendin.
bir tek sen duydun çığlıklarımı,
artık ruth,
senin söylediğin hiçbir şeye inanmayacağım. *
"senin kendinden kaçırdığın şeyleri
YanıtlaSilben nasıl ortaya koyardım!
benim son sözü söylemem, bendekileri,
hâlâ bende kalanları
sana eksik gelenleri,
.....
hâlâ söylenecek olanları bitiriyor mu?
hayır.
senin eksik kalanlarını, bana söyleyeceklerini
tamamlıyor mu?" Ah be Birhan ne Keskin kalemin var! Yoruma teşekkürler.
seni bir yabancı gibi karşıma alıp
YanıtlaSilbunun dayanıklı bir şey olmadığını
sürekli kılınamadığını, çünkü aşkın
yapılan bir şey olmadığını,
başlangıçta bir melek konduğunu
sonunda bir KELEBEK öldüğünü,
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
olduğunu,
bütün bunları sana
nasıl anlatacağım
bazen SÖZ histen daha mı derin geliyor ne.. ama yok
Yazarak anımsatanlara, zenginleştirenlere selam olsun, ellerine sağlık.
YanıtlaSil