Yaşam bazen, taşıdıkça ağırlaşan bir çanta misali omuzda. Hele ki yürümekten hazzetmediğin yollarda isen.
İzlediği bir filmde aklına düşmek birinin, uzaklardan sürpriz kartpostallarla anımsanmak, dinlenen ezginin paylaşma isteği duyulanı olmak, hırkanın kokusunu özlemle içine çektiğine tanık olmak bir başka parçanın, farklı zamanlarda aynı sayfalara birbirinin gözü ile bakmaya çalışmak ortak bir ruh yakalananlarla, yarasını gösterip şefkatine sığınması bir çocuğun, gecenin katran karasında yılların tüketemediği kelimelerin çarpışmasını beklemek karşılıklı... Bu vakitlerdir taşınanı anlamlı kılan, yüksünmekten mahcubiyet duymana sebep olan..
ne yazacağımı, yazıyı okurken duyduklarımı nasıl kelimelere dökeceğimi bilemedim. kendimi düşündüm bi an. yaşadıklarımızın çoğunun bir şakadan ibaret olmasını istiyoruz hayatta. yaşarken acı çekmeyelim istiyoruz. ama bilirsiniz bedeli ödenmeli herşeyin. bir bakışın, gitmelerin, dokunuşun, kanatmanın, yalnızlığın ve biçok şeyin. ve kaybetmeyi öğrenmeliyiz değil mi. ama nedense hep mızıkçılık yapar oyunu bozmak isteriz. çünkü birbirimize değil, birbirimize yüklediğiniz anlamlara heyecan duymuşuzdur.
YanıtlaSilyazılarını okuyorum . evet güzel. gerçekten güzel. okurken düşünüyorum. ve aklıma gelenleri tekrar ediyorum. mırıldanıyorum v.s. aslında özeti şu."Yapmanız gereken çok önemli bir şeyi yapamadığınız, vermeniz gereken çok hayati, haklı bir tepkiyi veremediğiniz o meşum anı, zihninizde tekrar tekrar yaşamak. Ölene kadar yaşamak. O ana hapsolmak. O anın içinde kavrulmak. " bütün düşündüğüm şey bu. bi şiir de iyi giderdi ama. neyse. onu da kendime saklayayım. heves gibi içimde kalsın o da..
YanıtlaSilAlıntı "Sabırsız Yürek" ten mi acaba? Böylesine güçlü duyguların halâ yaşandığına dair inancım o kadar zayıf ki "adsız". Şiirini paylaşmanı isterdim..
YanıtlaSilyaşarken yazıyoruz aslında biz insanlar şiiri. sadece görmüyoruz. ya da gördüğümüz şeyin veya yaşadığımız duygunun, görüntünün ,o eşsiz anın farkına var(a)mıyoruz. KORKU denilen şey bu sanırım. inanamamak:))) bilirsin gerçekler başka öğretilmiş hepimize. kendi gerçeğimize ne zaman yaklaşsak kimi zaman zarifçe elimizin tersiyle iteriz onu kimi zaman da arkamıza bakmadan!!!(kaç kez arkamıza bakmamayı becerebildiysek artık:))) kaçar gideriz. neyse ben yine başladım gevezeliğe. "fazla konuşunca saçmalıyorsun sen" derdi bir arkadaşım. haklı:))
YanıtlaSilşiir benim değil. yaz(A)mam da zaten. ama içimizde kalmasın okuyalım...
""susacak kadar büyütürüz ya çok şeyi
ben en çok yoksulluğumuzdan korkarım
nasıl da yoksuluz sessizliğin karşısında
korkuyoruz kelimelerin de bunca yükselmesinden
ya düşerlerse aramıza!Harflerden kumu
üfleyince çöl görünür mü bilinmez, fakat
sözler kaybolunca görünen ufukta, hayat
herkesi ıssız adasına indiren gemi...
niye mırıldanıyorsun yağmuru?
ne hayattan ıslanıyor ne aşktan
kuru yürek,yaşlı göz;bakışların
bulut topluyor bir başka bakıştan
yağmaladığı kadar sır dökecek
elbet gözün açık gereği de bu
keşke gözlerinde tutmasan beni
yağmur düşer düşmez dile
yüreğini topla evden
çünkü kadından önce
yağmuru gider evden
yağmurun yağdığı ayrılık için
birinin dilinde gezinen yağmur
birinin usulca çekildiği yürek
dedikleri o küçük şehir
birlikte uyuyanlara göre değildir
herkesin kalbinde bir başka yağmur
yağmuru onarmaya benzeseydi
keşke bir aşkı onarmak
bir bulut yetiyor da aksak
yağmuru gökyüzünde yürütmeye
yetmiyor sözlerin bini kekeme
aşkı sular gibi söyletmeye
bilinir de ahmakıslatanda ustalığım
çırak bile sayılmam şu aşk ilminde
gözün şiire bakışı
yağmurlu görünmek için
"biliyorum
YanıtlaSilbazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini...
bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini!"