İlk kez kapısından içeri adım attığım, hayli özgün bir mekân imiş gerçekten. Nem kokusu ve buharların ardında, su şırıltıları arasında, insan bedenindeki zaman izleri kaçtı benim gözüme en çok...
'Et' sözcüğünden pek hazzetmesem de üstad Murathan Mungan' ın şu leziz cümlesi bir kez daha geldi dimağıma, yazıldı: "....etinden geçen zamanla içinden geçen zaman aynı değildi..." Zaman, kimbilir kimlere ne çelmeler takarak, neleri sündürüp nereleri buruşturarak geçmiş gitmişti tenlerden... Kanın çatlattığı damarlar, güneş altında pörsümüş, lekelenmiş deriler, belki zamanında bir kıvılcımla alev almış, çok can yakmış, hazzın her türlüsünü görmüş gözenekler, kim bilir...
Görünenin ardındakini, ancak suretin arkasındaki biliyor.