9 Eylül 2008 Salı

ON DOKUZ IŞIK YILI


Sıkıcı ve uzun bir yaz tatilinin daha başladığı günlerden bir gün çocukluğun kırmızı geceliğiyle aralanan kapıdan içeri nelerin gireceğini, dehlizlere uzanan nice kapıların açılacağını ikisi de bilemezdi.

İki farklı renk kız çocuğunun, yırtık kotlara yazılan yabancı şarkıcı isimlerinden edebî cümlelere uzanan evrimi… Anneden özenle saklanan ergenlik günlüklerinden sanal günlüklere, yakan topların, bisikletlerin, karda kışta ayaktan çıkmayan patenlerin anılarıyla dolu sokaktan dört yüz kilometre uzakta, kıyısında halâ şaşkınlıkla yürünen sahil kentine getirip onları bırakan uzun yılların anısına bu satırlar.

Birbirine dair hatıraların bazen burkulan yüreklerle, bazen iç çekişli bir gülümsemeyle, bazen kahkahalarla anılması, silikleşen izlerin diğerinin belleğiyle tazelenebilmesi ne tanımsız bir duyumsamadır.

Birlikte büyümek, olgunlaşmak(?), pişmek… ama “annenin gözünde çocuk kalmak gibi, arkadaşın gözünde de büyümemek”..

Aynı renk giysilerle pişti olalım yine. Giderken atışıp , hiç bir şey olmamış gibi barışık dönelim halâ gezintilerden. Biri takdir alınca diğeri sevinsin yine kendisi almış gibi.

Işığımız solmasın hiç, aksine güçlensin yaşadıkça. Artık ona daha çok kişinin ihtiyacı var hem. Ömrü de güzel olsun yüreği gibi…

2 yorum:

  1. Ne kadar aradıysam
    suyunda bulamadım tak'ları
    zaman denilen kuyunun
    yüzümde bu yüzden
    yalnızca tik'lerini taşırım
    çocukluğumun

    Yarısını tuttum
    çocuk doktoru
    olmamı isteyen anneme
    hasta yatağında verdiğim sözün
    doktor olamadım ama
    çocuk kaldım

    İki çocuk
    rahatlıkla oturduğumuz
    kapının eşiğine
    kendi başıma zor sığıyorum bugün
    büyüdükçe insan
    yalnız mı kalıyor ne?
    Sunay Akın

    Yazın nedendir bilmem bu şiire götürdü beni. Sende biliyorsundur bu şiiri ama, ben yine de senle paylaşmak istedim.

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel olmuş, ellerine sağlık.

    YanıtlaSil