19 Ekim 2010 Salı

Sıradan Bir Gün

     Kuvvetle esen, havaya güzel bir ılımanlık katan lodos, sonbaharın cansız yapraklarını kümeler halinde yerlere sermişti sabah. Kurumuş yapraklara basıp çıtırdatmayı severim. Arada bunu yapa yapa, havanın sıcaklığına da sevinerek işime gittim.

     Oğlunun derslerinin ve davranışlarının iyi olduğunu belirten ancak inanılmaz düzensizliğinden ve çok az ders çalışmasından yakınan bir veli ile görüştüm, ardından öğrenciyle. Çok akıllı ve güzel bir çocuktu.

     Öğleye doğru iki yıl önce mezun olan bir öğrencimizin annesi uğradı. O da oğluyla ilgili ayaküstü bilgi verdi, sohbet etti. Sonra bir büyük paket gofret bırakarak, güzel dileklerde bulunarak gitti sağ olsun. Bir ara müzik öğretmenimiz uğradı. Diyafram çalıştırmayı öğret diye başladım yine. Duvara yaslanıp nefes egzersizi yaptık biraz, iki erkek arkadaşın şaşkın ve komik bakışlarına rağmen. İşte bunlar keyifliydi. Günün "iyi hissedilen an"ları.

     Yollarda beş adet mavi kapak bulup cebime koydum.

     Akşama ev yapımı haşhaşlı çörekler ve bir güz akşamı için nefis havada yürüyüş, can dostla sohbet. İşte bugün bunları yaptım. Saygılar sevgili okur :)

1 Ekim 2010 Cuma

Edebiyat Notları: AYLAK ADAM

     Yusuf Atılgan ilk defa okudum. Kitap hakkında hiçbir yorum okumamıştım daha önce sanırım. Hâlâ da okumuş değilim. Naçizane yorumum, bir parça Tezer Özlü, bir parça Oğuz Atay tadı verdiği yönünde. Fakat kendi üslubu da gayet özgün bununla beraber. İnsana ilişkin çözümlemelerin kuvveti de Peyami Safa'yı anımsattı demeden geçemeyeceğim. Alıntı yapmaya pek uygun bir roman sayılmaz ama tekrar elime aldığımda tadımlık bir kaç cümle yazmak isterim.

     Aylak Adam' ın bütün günler, geceler boyu kendi dilediğini yapabilmesine uygun yaşam tarzı, ki"bohem hayat" oluyor sanırım literatürde, imrenilmeyecek gibi değil. Kendince yaptığı sosyal deneyler çok renkli. Yaptığı monologlar zihin akışı, okumayı benim için keyifli kılan unsurlardı. Kendime yakın da bulduğum bir durum aslında. Olayları, kişileri dışarıdan izlemek, biraz eğreti durmak, içine giremeyip dışarıdan gözlemci olarak kalmak. Tam da bu nedenlerle bu tür okumalar beni daha depresif, hayatı gözümde daha anlamdan yoksun kılabiliyor. İşte burası çok iyi değil. Ama yine de çok severek okuyor ve kitabı günlük yaşamıma kolayca dahil ediyorum. Yolda yürüken, bir yere bakarken kitabın cümlelerine benzer cümleler kuruyorum içimden. Yazma şevkim de canlanıyor bu arada.
     Bir gün bir kitap yazarsam böyle bir yapısı olur büyük olasılıkla.
 
   Romanı elinde görüp el koyduğum, okumama aracı olan güzel adam Gök' e de teşekkürü borç bilirim bu yazı vesilesiyle.